WR-HABER

Kültür ve sanatın sentezi

  • 19.yyda inşası tamamlanan Dünyanın en büyük saraylarından Dolmabahçe Sarayı asaletiyle ziyaretçilerini büyülüyor. Geçtiğimiz 2023 yılında 1 Milyon 421 bin ziyaretçi ağırlayan saray bu yıl da her yıl olduğu gibi çok fazla ilgi görüyor.

    Saray, Sultan Abdülmecit tarafından inşa ettirilmiştir. 1856 yılında inşası tamamlanan saray 168 yıllık tarihi ve göz alıcı görüntüsüyle günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Türk tarihinin en önemli yapılarından olan saray mimari olarak da çok değerli bir yapıdır. Dolmabahçe Sarayı yaklaşık olarak 250.000 m²’lik bir alanda yer almaktadır. Bundan yaklaşık dört yüzyıl öncesine kadar saray gemilerin yanaştığı bir koy olarak kullanılıyordu. Saray Sultan Abdülmecit zamanında üç milyon kese altın karşılığında yapılmıştır. Ancak Sultan Abdülmecit yaptırdığı sarayda sadece beş sene yaşayabilmiştir. Çünkü 26 Haziran 1861 senesinde vefat etmiştir.

    Mimarisi

    Selamlık, muayede, haremi-hümayun, mabeyni hümayun adlarını taşıyan bölümlerden oluşmaktadır. Saray mimarisiyle adete büyülemektedir. Motif işlemeli kapılarının her biri yaklaşık 3 tondur. Kapının üstünde tuğra bulunur ve üzerinde 1853 tarihi yazmaktadır. Sarayın hazine ve saltanat adlı kapıları vardır ve çok fazla gösterişlidir. Bu kapılar Osmanlı devletinin gösterişini vurgulamaktadır. Saltanat kapısını sadece padişah kullanmaktaydı. Sarayın birçok kısmında sarayı yaptıran Sultan Abdülmecid’in tuğrası vardır. Sarayı her köşesinde o devrin önemli sanatçılarının eserleri, resimleri vardır. Ağır altın süslemelerle dekore edilmiştir. Sarayın içerisinde kristal merdivenler bölümü vardır ve sarayın en gösterişli yerlerinden biridir. Diğer ismi saltanat merdivenleridir. Sarayın en önemli kısmı ‘Muayede Salonu’dur. Padişah bu salonda bayram tebriklerini kabul eder devlet işlerini burada konuşurlardı. Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak İstanbul’ ilk geldiğinde bu salondan konuşmuştur.

    Mustafa Kemal Atatürk dönemi

    Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı saray halini almıştır. Sarayın içerisinde hünkar has odası, selamlık bölümü, balo salonu, harem bölümü, mavi salon gibi bölümler de vardır. Dünyadaki saraylarda bulunan en büyük balo salonu bu saraydadır. Sarayın en önemli odalarından biri olan Atatürk odası da bu saraydadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu sarayda dört sene kalmış ve 10 Kasım 1938 yılında bu odada vefat etmiştir. Odadaki saat günümüzde hala Atatürk’ün ölüm saati olan 09:05 saatinde durmaktadır.

    Görkemli sarayın her yeri ayrı bir öneme sahiptir

    Sarayın dış kısmında ise kuşluk bahçesi, saat müzesi, saray koleksiyonları müzesi gibi bölümler yer almaktadır. Sarayın iç ve dış süslemeleri Batı’nın çeşitli dönemlerinin sanat anlayışından baz alınmıştır. İçerisinde kullanılan kumaşlar, perdeler, odalarında kullanılan renkler, döşemeler, duvar, tavan ve halı motifleri, odaların kapılarının işlemleri, seçilen aksesuarlar bile özenle seçilmiş ve yapılmıştır. Bu gösterişli saray Atatürk’ün vefatından uzun zaman sonra 1984 yılında müze olarak kullanılmaya başlandı ve günümüzde her yıl milyonlarca ziyaretçi ağırlamaktadır.

    Geçtiğimiz yıl Cumhuriyetimizin 100. Yılı sebebiyle çok fazla ziyaret edilen saray Pazartesi günler haricinde her gün ziyarete açıktır.

  • 25 Kasım 2023 – 10 Aralık 2023 tarihleri arasında Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi kapsamında “İlelebet Cumhuriyet” adlı sergi düzenlendi. Düzenlenen sergi büyük ilgi gördü.

    İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı bu top dökümhanesinin inşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte 1453-1469 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bir top dökümhanesi ile başlayan yapılaşma zamanla birçok padişahın dokunuşlarıyla büyümüş, genişlemiş, en önemli asker sanayi mekanı haline gelmiştir. Bu yapı meydana gelecek herhangi bir patlamada zarar görmemesi için üzeri tahta olacak şekilde tasarlanmıştır. Bir anlatışa göre II. Bayezid döneminde yapının etrafına küçük yapılar eklenerek çalışanların kalmaları için düzenlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit’in inşa ettirdiği dökümhaneye ait bütün binalar yıkılarak, yerlerine yeni ve büyük bir Tophâne binası yapılmıştır.

    Tophane, I. Dünya Savaşından sonra önemini kaybetmeye başlamıştır. Birçok kez yıkılıp yeniden restore edilen yapı 1958 yılında müze olarak kullanımı için tekrar restore edilmiştir. Tophanedeki yapılar topluluğundan biri beş kubbeli diğeri tek kubbeli iki bina ve kalıphane olarak kullanılan bina kalmıştır. Uzun süre boş kalan bina 1992’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine devredilir.

    54 sanatçının eserleri bulunmaktadır.

    Günümüzde kültür sanat merkezi olarak kullanılan yapı birçok sergiye ve etkinliğe ev sahipliği yapar. Şu an da tek kubbeli olan yapıda gerçekleşen “İlelebet Cumhuriyet” adlı sergi gösterime çıkmıştır. Daha önce 28 Ekim – 12 Kasım tarihleri arasında Ankara Güneş Sanat Galerisinde gerçekleştirilen “İlelebet Cumhuriyet” Sergisi İstanbul‘a taşındı. Sergide toplam 54 sanatçının eseri bulunmaktadır. Serginin gösterimi için yapılan afişin görselini tasarlayan ancak sergi açılmadan 18 Kasım tarihinde vefat eden sanatçı Tufan Atalayman için özel bir hatıra köşesi yapıldı.

    Sergiye, sergilenen eserlerin sahiplerinin bulunduğu Filiz Arışan Aydoğan, Füsun Selen Bilginer, Gelengül Alkan, Gülgün Özker, Günseli Partanaz, Akgün Sezer, Alev Demirkesen, Ali Balkı, Ali Ergün, Ali Tekin Çam, Ayşe Çetkin, Ayşegül Yenen, Ayşın Özen, Bekir Özdemir, Belkıs Orcallı Yakıcı, Canan Suner, Çetin Özer, Egem Uzer, Elçin Çubuk, Erol Güneş, Eyüp Büyükbostancı, Fatih Mehmet Durmuş, Seçil Nebioğlu, Semra Timurhan, Sevda Erman Figen Aykaç Erdi, Gültekin Çizgen, Kubilay Han Kıray, Lale Ulaş Çoruh, Meral Güney Feltman, Meral Pekün, Merih Kurtul, Meryem İskender Keskiner, Mesude Hülya Şanes Doğru, Metin Sağanak, Mustafa Eren, Nilgün Temiz, Nilüfer Tünay, Nuri Sezer, Osman Tali, Özhan Özdil, Öznur Aydın, Pınar Partanaz, Aksezmener, Tülin Yavuz, Ülker Turhan Öner, Zeynep Günseli Onat. Sara Kocatoros Tuncel, gibi sanatçılar katılmıştır.

    Düzenlenen sergi 10 Aralık 2023 tarihinde sona ermiştir.

  • İstanbul, İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Salt Beyoğlu’nda 7 Kasım 2023 tarihi itibarıyla ünlü heykeltraş Handan Börüteçe’nin, “Üç iç denizin ülkesi” sergisi gösterime çıkarıldı. 14 Nisan 2024 tarihine kadar ziyaret edilebilecek sergi misafirlerini ağırlıyor.

    Salt, sergi, söyleşi, konferans, araştırma, atölye, web ve dijital gibi projeler gerçekleştiren bir kurumdur. SALT, Nisan 2011’de İstanbul’da Garanti Bankası yardımıyla ile kurulmuştur. Kar amacı güdülmeden kurulan bu kurumlar çeşitli sanatları bünyesinde bulundurarak insanlara ücretsiz sergilemektedir. Kurumun misyonu, “kültürel konularda kritik nitelikli güncel meseleleri irdelemek, yenilikçi bir araştırma ve deneysel düşünce iklimi yaratıp öğrenme ve tartışma ortamları sağlamak” olarak adlandırıldı. Siniossoglou Apartmanının 2011 yılında yeniden yapılandırılmasıyla birlikte bir kültür-sanat mekanı olarak hizmet vermeye başlayan Salt Beyoğlu kurulmuştur. 19yyın başlarından 1980 yılına kadar giyim sektöründeki “Leon” tarafından kullanılmıştır.

    SALT Beyoğlu’nda sergi mekanları, fotoğraf galerileri, konuşma atölyeleri, gösterim alanları, performans programları, açık sinema, çeşitli bitkilerle süslenmiş kış bahçesi, mutfak, kitapevi gibi alanlar bulunmaktadır. Altı katlı olan Salt Beyoğlu binası simetrik bir şekilde konumlandırılmıştır. Yapının bazı pencereleri barok tarzda, bazı pençeleri Fransız balkonlu bazı pencereleri de kemerli halde yapılmış ve bezemelerle süslenmiştir. Aslan başı gibi görseller vardır. İki bloktan oluşan yapı çeşitli süslemeler ve döşemelerle tasarlanmıştır.

    Birçok eserin birleşimi sergi

    Her yıl çeşitli sergi ve gösterimlere ev sahipliği yapan yapı bu yıl da 7 Kasım 2023 tarihinde Handan Börüteçe’nin, “Üç iç denizin ülkesi” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. “Üç iç denizin ülkesi” heykeltraş olan, aynı zamanda tarih, arkeoloji, doğa gibi alanlarla ilgilenen ve kırk seneden fazladır bu işin içerisinde olan Handan Börüteçe’nin izlerini taşımaktadır. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde seramik öğrenimine başlayan Börüteçene birçok farklı arkeolojik çalışmaya katılır. Bugüne kadar düzenlemiş olduğu en kapsamlı sergi olan bu sergi sanatçının ilham aldığı coğrafyayı temsil ediyor. Handan Börüteçene‘nin mezuniyet projesi için yaptığı ödüllü “Kır/Gör”e 1987’de Urart Sanat Galerisi’nde gösterdiği “terracotta” serilerinden heykellerine birçok eseri bir araya topluyor bu sergi. Handan Börüteçe’nin farklı serilerinden bir araya getirmiş olduğu eserler bu sergide kapsamlı bir şekilde toplanmıştır. Sanatçı tüm yansıtmak istediği işleri, kırk yıllık birikmişliğini bir arada toplamıştır ve sergilemiştir.

    “Arkasında bambaşka bir dünya var“

    Handan Börüteçene, sergisinin açılış konuşmasında şu sözlere yer vermiştir; “Sergimizi görmeye gelenler bitmiş işleri görüyorlar. Ama bunun arkasında bambaşka bir dünya var. O dünyadaki hiç haal etmeyeceğiniz, kimisi Torosların bir yaylasında ot toplayan bir nene, bir dede, kimisi hiç adını duymayacağınız küçük bir kasabadaki bir demir ustası ya da taş ustası, okuduğunuz bütün kitaplar, yeryüzündeki bütün müzeler, bütün kazı alanları, yoldan geçerken ancak dikkat edenin baktığında görebildiği bütün jeolojik katmanlar her birinin burada, her işte yeri vardır. Şu an bu serginin oluşmasında emeği geçen herkese ve en önemlisi atalarımın toprağındaki bu şehre çok teşekkür ediyorum”

    “İsteyenler kayıp sözlerini bu kürelere armağan ederek anlam yüklesinler”

    7 Kasım 2023 tarihinde açılışı olan sergide sanatçı kendisi de sergisine eşlik ederek eserlerinin tarihinden bahsetmiştir. Örneğin Safo’nun kayıp sözleri adlı eserinde bulunan cam küreler için; “Safo’nun kayıp sözlerini bu cam kürelerle tamamlamak istedim, izleyen kendi sözlerini dilediği gibi bu küreye kendisi anlam yüklesin.” Demiştir.

    Şu günlerde hala devam eden sergi 14 Nisan 2024 tarihine kadar ücretsiz ziyaret edilebilir.

  • Boğaziçi’nin yıldızı, Osmanlı Padişahlarının Sayfiye yeri olan görkemli Beylerbeyi Sarayı 158 yıllık tarihi güzellikleri ve göz alıcı görüntüsüyle ziyaret edenleri adeta büyülüyor. Bu görkemli saray her gün yerli ve yabancı misafirlerini ağırlıyor.

    Kendine özgün mimarisiyle İstanbul boğazına bulunan bu yapının inşasına, 6 Ağustos 1863’te başlandı. Sarayın yapımı 1864’te tamamlandı; iç hazırlık süreci, yapımı ve yerleştirilmesi tamamlandıktan sonra resmî açılış 21 Nisan 1865’te gerçekleşti. Saray inşa edilmeden önce bu bölgede, 1832’de inşa edilen saray ile bünyesindeki bazı yapılar vardı. Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafından yazlık bir saray olarak yaptırılan bu yapıda 1851 yılında bir yangın çıktı. Bu yangın sonrası tarihten saray, “uğursuz” olduğu gerekçesiyle kullanıma kapatıldı. Sonrasında tahta geçen Abdulaziz’in emriyle 1861 yılında yıkıldı ve Beylerbeyi Sarayının günümüzdeki hali yaklaşık iki sene içerisinde inşa edildi. Beylerbeyi Sarayı adını, bulunduğu yer olan Beylerbeyinden almıştır.

    Sarayın mimarisi

    Saray, yazlık bir ev olarak kullanıldı. Padişahın ailesiyle yaşadığı Valide Sultan dairesi ve işlerini yürüttüğü Hünkar dairesi olarak iki ana bölümden oluşmaktadır. İçerisinde üç giriş kapısı, yirmi dört oda, altı salon ve bir hamam vardır. Deniz kenarına inşa edilen saray iki katlıdır. Birinci katı tamamen mermerle döşeliyken ikinci katı mermere benzeyen taşlarla kaplıdır. Sarayın içi de dışı kadar görkemli olup içerisi altın nakışlarla, kemerlerle, ahşap oymalar ve işlemelerle süslenmiştir. Deniz kenarında olan sarayın tavanı, Padişahın deniz olan sevgisi yüzünden deniz, gemi gibi resimlerle işlenmiştir. Bahçesinin ortasında büyük bir havuz vardır ve etrafında bronz heykeller vardır. Batı sanatı ve mimarisinden esinlenen saray, doğu medeniyetleriyle de süslenmiştir. İçerisinde hat sanatları ve kitabelerle süslenmiş olan saray doğu-batı sentezini bir arada bulunduruyor.

    Anadolu yakasının tek sarayı

    Sarayın hikayesinin en üzücü kısmı ise II. Abdulhamit saltanatı sırasında çıkan isyan sonucu otuz üç sene Osmanlı devletini yöneten II. Abdulhamit bu sarayda sürgüne mahkum edilmesidir. Abdulhamit, yaşamının son altı senesini Beylerbeyi Sarayında geçirmiştir ve 10 Şubat 1918 yılında kendi odasında vefat etmiştir. Bu saray Osmanlıda ilk kez yabancı devlet liderlerinin karşılandığı saraydır. Anadolu yakasının tek sarayıdır. Bir dönem devlet konuk evi olarak kullanıldı.

    Günümüzde müze olarak kullanılan 158 yıllık saray, mimari yapısı ve görkemli görüntüsüyle yerli halkının olduğu kadar turistlerinde ilgisini oldukça çekmektedir. İçerisinde fotoğraf çekimi yasak olan sarayın içi ve dışı güvenliklerle çevrilidir. Girişler yerli misafirlere müze kart ile yabancılara ise ücretlidir.

  • 5 Yıldır restorasyonu devam eden tarihi Sultanahmet Camii 21 Nisan 2023 tarihinde restorasyon çalışmalarının sona ermesiyle birlikte tekrar ibadete açılmıştı. Kültürümüzün simgelerinden olan camii her gün ziyaretçileriyle dolup taşıyor. Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu emaneti daha asırlar boyunca yaşayacak şekilde yeni nesillere bırakacak bir restorasyon gerçekleştirdik.” dedi.

    Sultanahmet Camii, 1609-1917 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmet tarafından İstanbul’daki tarihi yarımadaya, Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırmıştır. Camii, mavi ve beyaz renklere hakim olduğu için Avrupalılar tarafında “Mavi Camii” olarak biliniyor. Camii yapılmadan önce orada olan konaklar varmış ve camii yapılırken konaklar kaldırılmış ama bu konaklarda bulunan çiniler camiinin ikinci katını süslemektedir. Camii iznik çizileriyle benzediği için çok merak edilen bir hal almıştır.

    Camiinin mimarisi büyülüyor.

    Sultanahmet Camii, yapısı gereği İstanbul’da bulunan en büyük eserlerden birisidir. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. İçerisi çinilerle süslenmiş ve iki yüzden fazla cam ile aydınlatılmıştır. Camiinin yazılarını Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubari yazmıştır ve Türkiye’nin altı minareli ilk camiidir. Camiinin mimarı Mimar Sedefkar Mehmet Ağadır. Caminin içindeki birçok lamba zamanında altın ve diğer değerli taşlarla ve içinde devekuşu yumurtası ya da kristal toplar bulunabilecek cam kaselerle kaplıydı fakat bunlar şu an günümüzde yoktur. Duvarlardaki büyük tabletlerde halifelerin isimleri ve Kur’an’dan parçalar yazılıdır. Bunları da orijinal haliyle 17. yüzyılın büyük hat sanatçısı Diyarbakırlı Kasım Gubari yapmıştır.

    Camiinin iç kısmı, 50 farklı lale deseninden üretilmiş 20 binden fazla çini ile süslenmiştir. 20 binden fazla çini İznik’te çini ustası Kasap Hacı ve Kapadokyalı Barış Efendi’nin gözetiminde üretilmiştir. İçerisindeki büyük pencereler geniş ve ferah bir ortam hissi vermektedir. Her bölüm 5 pencereye sahiptir. Her yarım kubbe 14 pencereye ve merkez kubbe 4’ü kör olmak üzere 28 pencereye sahiptir. Pencereler için renkli camlar hediyedir. Camiinin dekore edilişi sayesinde en uzakta oturan kişi bile imamı duymaktadır. Özenle inşa edilen bu camii zamanında inşa edilirken çok değerli taşlar ve altınlarla tasarlanmıştır fakat günümüzde o işlemler yoktur.

    2018 yılında Camiinin sağlamlaştırılması için restorasyon çalışmaları başlatılmıştı. Yapısal sorunlarının ortadan kalkması ve tarihi camiinin herhangi bir afete karşı zarar görmemesi için yapılan çalışmalarda caminin minareleri söküldü, tek tek numaralandırılarak minare taşları, gerekli iyileştirmeler yapılarak yeniden yerlerine konuldu. Caminin kubbeleri onarıldı, camiinin kendine özgün mimarisine bugüne kadar yapılan işlemler giderilerek ve camiinin ilk günkü hali baz alınarak işlemler yapıldı ve renkler kullanıldı. Diğer kısımlarda oluşan çöküntüler, oyulmalar, deformasyonlar ve oluşan hasarlar onarılarak eski haline getirildi. Tüm bu restore çalışmaları yapılırken camii ziyarete tamamen kapanmadı ve ziyaretler belirli sürelerle ve belirli bölümlerde devam etti.

    “Ata yadigarını korumak bizim en başta görevimizdir.”

    Geçtiğimiz Nisan ayı 2023 tarihinde ibadete tamamen açılan camiinin açılış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözleri kullandı; “Ne mutlu bizlere ki bu restorasyon çalışmalarını böyle anlamlı bir günde bitirdik ve bugün de cuma gününe isabet eden Ramazan Bayramı sayesinde iki bayramı bir arada yaşadık, Sultanahmet Camii, İstanbul’un en önemli sembollerinden biridir, hatta belki de ilkidir. Tabii burası sadece bir cami değildir. Medresesi, kasrı, arastası, hamamı, çeşmesi, sebili ve diğer pek çok birimiyle burası kelimenin tam anlamıyla külliyedir. İstanbul’un merkezi konumundaki bu bölgeyi kuruluşundaki bütünlüğüne uygun şekilde muhafaza etmemiz gerekiyor. Ata yadigarı eserleri korumak, kollamak, ihya etmek, yaşatmak, bizim en başa gelen görevimizdir.”

    “Sultanahmet Camii ve külliyesi bırakınız hayranlık verici inşasını, restorasyonu bile iftihar verici bir eserdir. Şöyle minarelere baktığımız zaman bu yükselen minareler bize ayrı bir gurur veriyor. Allah’a hamdolsun. Bu emaneti inşallah daha asırlar boyunca yaşayacak şekilde yeni nesillere bırakacak bir restorasyon gerçekleştirdik. Camimizde kılınacak namazların, edilecek duaların, okunacak Kur’an-ı Kerim’lerin, huzura kavuşacak gönüllerin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçenleri tekrar tebrik ediyorum.” Diye sözlerine ekledi.

    Bu görkemli tarihi camii şimdiki günlerde tamamen onarılmış ve ziyarete açılmış şekilde ziyaretçilerini ağırlıyor.

  • Tarihi Yerebatan Sarnıcı, halk adıyla “Yerebatan Sarayı” 2016 yılında restore edilmeye başlanmıştı. 22 Temmuz 2022 tarihinde restorasyon çalışmaları sona eren sarnıç ziyarete açıldı. 532 yılında İmparator Justiniaus tarafından inşa ettirilen Yerebatan Sarnıcı Stoa Bazilikası’nın altında yer aldığı için Bazilika Sarnıcı olarak da bilinir.

    Su ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır.

    Bu sarnıç şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere 526-527 senelerinde yaptırılmış kapalı su sarnıcıdır. Soğukçeşme sokağında bulunan, Bizans İmparatoru I.Justinianus tarafından yaptırılan sarnıç, şehrin tepeleri arasındaki bölgelerin su ihtiyacını karşılayan su yollarına bağlanmıştı. İstanbul’un fethinden sonra su dağıtım merkezi olarak kullanılmıştır. Osmanlı belgelerinde sarnıcın ilk çiziliş planı 1846 tarihine aittir.

    Tarihi ve yapısı

    Toplamda 9800 metrekarelik bir alana sahip olan sarnıç dikdörtgen bir yapıdır. Yaklaşık yüz bin ton su depolama kapasitesine sahiptir. Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun vardır. Çoğunluğu daha eski yapılardan toplanan mermer sütunlar vardır. Sarnıcın en büyük özelliği sütunlarıdır çünkü tüm sarnıç sütunlar üzerine inşa edilmiştir. Sütunların bazıları tam bazıları ise farklı iki sütunun birleşmiş halinden oluşmaktadır. Sütunlardan birisine ağlayan sütun adı verilmiştir. Efsaneye göre sarnıcın yapımında görev almış kölelerin göz yaşlarını simgelemektedir. Devşirme malzemelerden oluşan sarnıçta Roma dönemine ait Medusa başları bulunmaktadır. Konstantin forumu arkeolojik çalışmalarında ortaya çıkan Medusa başlarından iki tanesi Yerebatan Sarnıcında Sütun kaidesi olarak sergilenmektedir. Pagan dönemi inancına göre Medusa başı, kötü gözlerden ve kötü kişilerden korumaktadır. Medusa başlıklarının biri diğerlerinden farklıdır çünkü başı yanlış yöne doğru dönük olarak yerleştirilmiştir. Bu durum, bazı efsanelere konu olmuştur. Bir efsaneye göre, Medusa’nın başı ters döndürülmüştür çünkü Medusa’nın bakışları, sarnıcın sütunlarını yıkmak için yeterince güçlüdür ve ters döndürülmüş başının gücünü azalttığı düşünülmüştür. Medusa başıyla ilgili çok fazla teori vardır.

    Restorasyon çalışmaları

    Yerebatan Sarnıcı, Bizans döneminde birçok kez onarılmış ve restore edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise kullanım amacı değiştirilerek zaman zaman çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. 1985 yılında turistik bir mekâna dönüştürülmeye başlamadan önce de uzun bir restorasyon sürecinden geçmiştir. Tarihi boyunca pek çok kez restore edilen yapı Günümüzde 2016 yılında öne sürülen ve özellikle 2019 senesinde çalışmalara başlanan restoresiyle birlikte tarihinin en büyük restorasyonunu gerçekleştirmiştir.

    Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin restorasyon çalışmaları sonrası yenilenen sarnıcın içi tamamen onarılmış,giriş çıkışları düzenlenmiş, Yapı içerisindeki kolonlarda, duvarlarda ve tonozlarda gerekli güçlendirme çalışmaları yapılmış, Yapıda bulunan betonarme platform yerine modern malzemeler kullanılarak inşa edilen yeni bir platform yerleştirilmiş.ve özellikle depreme karşı büyük risk taşıyan yapı depreme dayanıklı hale gelmesi için düzenlenmiştir.. 22 Nisan 2022 tarihinde törenle birlikte yapı yeniden ziyarete açılmıştır.

    Çalışmalar sonucu yıllık üç Milyon ziyaretçi hedefi olan yapı günümüzde kapısında kuyruklarla misafirlerini ağırlıyor.

  • 1892 ile 1999 yılları arasında Fransız Mimar Alexandre Vallaury tarafından yapılan bina ve Osmanlı Bankası’nın genel müdürlük binası olarak hizmet vermiş olan Salt Galata, günümüzde Osmanlı Bankası Müzesine de ev sahipliği yapıyor.

    “Mimar-ı Şehir”şimdiki adıyla “Salt Galata”

    Osman Hamdi Bey tarafından “Mimar-ı Şehir” adıyla anılan bu bina Fransız Mimar Alexandre Vallauri tarafından Bank-ı Osmanî-i Şahane için 1892yılında yapılmıştır. Osmanlı kültürü ve Batı kültürünü birleştirmesiyle tarihe geçen Fransız Mimar 25 sene boyunca dersler vermiştir. 1921 yılında vefat eden mimarın değerli eserleri, günümüzde hala ziyaret ediliyor. SALT, 2010 yılında faaliyetini sonlandıran üç kurumun Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, Osmanlı Bankası Arşivler ve Araştırma Merkezi ile Garanti Galeri Kasım 2011’de “SALT” adlı özel bir kurum olarak yeniden yapılandırılması sonucu “Salt Galata” meydana geldi.

    Özel bir banka olarak devam etti.

    Salt Galata’nın alt katında bulunan Osmanlı Bankası Müzesi, özel bir banka tarafından kurulan ilk müzedir. 1856 yılında İngiliz sermayesiyle kurulan Osmanlı Bankası, modern çağın en ilginç bankalarındandır. Bir devlet binasının yükümlülükleriyle özel bankacılığın gerekenlerini bir arada yürütmeye çalışan ve hem Osmanlı hem yabancı olan bu kurumun tarihi oldukça dikkat çekicidir. 1931 yılında Merkez Bankası’nın hizmetine girmesiyle resmiyetini kaybeden kurum geri kalan tarihini özel bir banka olarak sürdürüyor. 1996 yılında Osmanlı Bankasının 145 yıllık serüveni son bulur.

    Osmanlı tarihine ışık tutuyor…

    Müze, kuruluşundan 1930 yılına kadarki 80 senelik süreçte tanık olduğu değişimlerin hikayesini anlatıyor. Dört kasa dairesinde sergilenen belgelerle tamamlanan bu anlatım erken Cumhuriyet ve geç Osmanlı dünyasını yansıtır. Koleksiyonundan seçilmiş fotoğraf, belge, mimari çizim ve illüstrasyonlar aracılığıyla hem Osmanlı tarihini hem de dönemin panaromasını bizlere sunuyor. Osmanlı İmparatorluğunun haznedarı olan müze içerisindeki tasarımlarla Osmanlı tarihine ışık tutuyor. 1933’e kadar yaşadığı önemli değişiklik, gelişme ve krizlerin kronolojik olarak ele alındığı müzede, dönemin şube binaları, müşterileri ve faaliyet alanları vurgulanır.

    Salt Galata’nın diğer bölümlerinde Salt Araştırma mekânı, Salt Araştırma Ferit F. Şahenk Salonu, söyleşi ve konferansların düzenlendiği Oditoryum, Robinson Crusoe 389 Kitabevi ile sergi ve etkinliklerin düzenlendiği mekânlar bulunur. Bu şahane yapının girişleri tamamen ücretsizdir.

  • Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından kurulan “Pera Müzesi” bu yıl da “Gelecek Hatıraları” ve “Tam yerinden: İstanbul’a panaromik bakışın tarihi” sergileriyle misafirlerini karşılıyor. 6 Ekim 2023 tarihinde ziyarete açılan sergiler 25 Şubat 2024 tarihine kadar açıktır.

    Pera Müzesi, 2003-2005 tarihinde Mimar Sinan Genim’in tasarladığı projeyle Bristol Hotelin dışı korunarak hazırlanmış ve müze olarak halka sunulmuştur. Giriş katında resepsiyon, Artshop ve Pera Café, birinci katta “Kahve Molası” ve “Anadolu Ağırlıkları ve Ölçüleri” sergileri bulunuyor. İkinci katta “Osman Hamdi Bey ve Kesişen Dünyalar” sergileri, üç, dört ve beşinci katlarda ise değişen, süreli sergiler yer almaktadır. Tate Britain, Victoria ve St. Petersburg Rus Devlet Müzesi, Albert Müzesi, JP Morgan Chase Koleksiyonu, New York School of Visual Arts, Maeght Vakfı gibi sergilerle, “Jean Dubuffet”, “Henri Cartier-Bresson”, “Rembrandt”, “Niko Pirosmani”, “Josef Koudelka” “Joan Miró”, “Akira Kurosawa”, “Marc Chagall”, “Pablo Picasso”, “Fernando Botero”, “Frida Kahlo”, “Diego Rivera”, “Goya” gibi dünyaca ünlü sanatçıların eserlerini bizlere sunmuştur.

    Dört bölümden oluşuyor.

    2005 yılından beri her sene farklı farklı sergilerle birlikte gençlere destek olan ve çeşitli programlar düzenleyen bu müze geçtiğimiz günlerde iki yeni sergiyle bizlerle buluştu. “Gelecek Hatıraları sergisi, vakfın “Kütahya Çini ve Seramikleri” koleksiyonundan yola çıkmıştır. Gelecek hatıraları başlığıyla geçmişten esinlenerek geleceği okumayı hedefliyor. 18.yydan 20.yya uzanan koleksiyon geçmişten güncele dönük bir sergi yapmıştır. Sergi, “Motiflerin Hatırlattığı”, “Nesnelerin Hafızası”, “Bölgenin Hafızası” ve “Geleceği Hatırlamak” başlıklı dört bölümden oluşmaktadır.

    “Geleceği hayal etmeye çalışıyoruz…”

    Küratör Ulay Soley; “Gelecek hatıraları başlığı, serginin hem geçmişten esinlendiğini işaret ediyor serginin hem de geçmişi geleceğe dönük bir bakışla okumaya çalışıyor sergi. Dört bölümden oluşuyor ilki “Motiflerin Hatırlattığı” başlığını taşıyor ve burada daha çok koleksiyondaki eserlerin üzerlerindeki desenlerden, bitkisel bezemelerden esinlenen eserler görüyoruz. Bir sonraki bölüm “Nesnelerin Hafızası” başlığını taşıyor, bu bölümde de seramiğin malzemesine odaklanarak neden objeler biriktiriyor, neden koleksiyonlar yapıyoruz, bu objeleri geleceğe taşımayı neden istiyoruz? Biraz bu sorulardan yola çıkıyor. Üçüncü bölüm “Bölgenin Hafızası” başlığını taşıyor, bu bölümde de aslında seramiğin toprakla ilişkisine bakıyoruz dolayısıyla coğrafyayla ilişkisine bakıyoruz. Son bölüm ise “Geleceği Hatırlamak” başlığını taşıyor ve bu bölüm biraz daha spekülatif, biraz daha aslında bu objelere bakarak geleceği hayal etmeye ve kurgulamaya çalışıyoruz.” Dedi.

    Bir diğer sergi “Tam yerinden: İstanbul’a panaromik bakışın tarihi” sergisi. Bu sergi ise Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson gibi sanatçıların eserleriyle günlük objelerin birleşimiyle oluşmuş seçkileri bir araya getiriyor. Pnaromik İstanbul manzarasının büyütülmüş hali olarak tasarlanan sergide Şehrin eğlencesi, şehrin temaşası panaromik olarak nasıl gözüküyor diye gösterilmek istenmiştir. Alışık olduğumuz imgelerin, kuş bakışı görünüşü ve tarihi yansıtılmak istenmiştir.

    “İstanbul imgelerinin önemli bir rolü var.”

    Küratör Çiğdem Kafescioğlu; “İstanbul şehir görünümlerinin çok üretildiği ve dolaşıma girdiği şehirlerden biri. Roma gibi, Paris gibi, Kudüs gibi, Bağdat gibi pek çok şehir imgelerinin baskı ortamında, yağlı boya resim ortamında, karakalem ortamında dolaşıma girdiği bir dönemde İstanbul imgelerine çok fazla rastlıyoruz ve dolayısıyla bu tip temsillerin oluşumunda İstanbul imgelerinin önemli bir yeri ve rolü var. Biraz da bunun altını çizmek isteyerek sergiye “Tam Yerinden” dedik. Çünkü burası bu panaromik imgelerin oluştuğu yerlerden biri. Bu Tam Yerinde’nin bizim için bir anlamı daha var. Bulunduğumuz yer Tepebaşı ve biliyorsunuz burası İstanbuul manzarasının en çok görüldüğü yerlerden biri. Bu manzara meselesinin İstanbul için ne kadar merkezi bir şey olduğunun da altını çizmek istedik”

    Diğer katları her zaman aynı kalan serginin üst katları her yıl farklı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu yıl da bu iki sergiyi ziyarete açan müze gelecek yıl farklı sergilere ev sahipliği yapacak.

  • Türk Milletinin özgürlük ve bağımsızlık sembolü olan İstiklal Marşı şairi ve yazarı Mehmet Akif Ersoy için İstiklal Marşının 100. Yıl dönümünde Mehmet Akif Ersoy Hatıra Evi açılmıştır. Şairin ölmeden önce son zamanlarını geçirdiği İstiklal Caddesine açılan Hatıra Evi üç senedir ziyaretçilerini ağırlıyor.

    Milli Şairi Anma Günü

    Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin Ulusal marşı olan “İstiklal Marşı” yazarıdır. Şairin en önemli şiirlerinin toplandığı kitabı Safahat adlı eserdir. Şair, 1873 yılının aralık ayında İstanbul’un Fatih ilçesinde doğmuştur. Türkiye’de her yıl 12 Mart günü resmî olarak “İstiklâl Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Âkif Ersoy’u Anma Günüdür, İstiklal Marşı’nın kabulü kutlanır, Mehmet Akif Ersoy anılır.

    İstiklal Marşının Ulusal Marş olaral kabulü

    Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, arkadaşı, Hasan Basri Bey’in iknası üzerine yarışmaya katılmayı kabul etmiştir. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddetmiştir. Ancak katılan hiçbir şiir yeterli görülmemiştir ve ancak Mehmet Akif Ersoy yazabilir kanısına varılmıştır. Hamdullah Suphi Bey’in ricası ve arkadaşı Hasan Basri Bey’in iknası üzerine yarışmaya katılan Mehmet Akif Ersoy’un katıldığını duyan bazı şairler şiirlerini yarışmadan çekmişlerdir. Şairin Türk Ordusuna armağan ettiği şiiri İstiklal Marşı 17 Şubat günü yayımlanmıştır. Ardından Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü ulusal marş olarak kabul edilmiştir. Ödül olarak verilen parayı da vakfa bağışlamıştır.

    Bakan Ersoy “Türk Milletinin Karakter Aynası”

    Hatıra evinin açılışında Kültür ve Turizm bakanı Ersoy; “Türk milletinin karakter aynası olarak yaşamış bu büyük insanın hatırası inşallah burada daima canlı tutulacak ve nesilden nesle aktarılmaya devam edecektir. Burası aynı zamanda İstiklal Şairimizin şahsında bağımsızlık mücadelesinin ve Cumhuriyetimizin kuruluş döneminin ruhunu da taşıyan bir mekan olmuştur. Mehmet Akif Ersoy yaşamı, kişiliği, eserleri ve üstlendiği görevlerde sergilediği çalışma ahlakıyla milli tarihimizin en değerli ve vazgeçilmez şahsiyetlerinden biridir. Onun, milletini ne kadar iyi tanıdığı; ruh halini, duygu ve değer dünyasını ne denli iyi tetkik ettiği İstiklal Marşı’nda kelimelerden dizelere inkâr edilemez bir şekilde görülmektedir” sözlerini kullanmıştır.

    Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?

    Hatıra evinin ilk odası Mehmet Akif Ersoy kitaplığı olarak tasarlanmıştır. Diğer odalarından birisi Şiir odası ve diğeri de belgesel odasıdır. Şiir odasının duvarlarında şairin şiirlerinden örnekler vardır ve sürekli sesli bir şekilde şiirleri seslendirilmektedir. Duvarlarından birinde “Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?” şiirinin şu kıtaları yer almaktadır;

    Toprakta gezen gölgeme, toprak çekilince,

    Günler şu heyülayı da er geç silecektir.

    Rahmetle anılmak, ebediyet budur, amma,

    Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?

    Diğer odası olan belgesel odasında şairin yaşamıyla ilgi görseller ve videolar belgesel halinde sunulmaktadır. Evin diğer kısımlarında ise şairin çevresiyle resimleri, şiirlerine ait satırlar, kendi şiirlerinin yanı sıra onun için yazılmış şiirler ve sözler yer almaktadır. Hatıra yazıları ve kartları, Şairin torunu, Selma Argon tarafından bağışlanan aile fotoğrafları vardır. Milli marşımız olan İstiklal Marşı da büyük harflerle duvarları süslemektedir. Evin her yanı milli şairin kişisel eşyaları ve hatıralarıyla kaplanmıştır.

    Mehmet Akif Ersoy Hatıra Evi, şairin son zamanlarını geçirdiği İstiklal Caddesi, Mısır Apartmanında yer almaktadır ve ücretsiz bir şekilde ziyaret edilmektedir.

  • İstanbul’un Fethinin sembolü olan Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi 24 Temmuz 2020 tarihinde yeniden ibadete açılmıştı. Özlemle beklenen ibadethane o günden bugüne yaklaşık 24 Milyon ziyaretçi ağırladı. Her gün önünde uzun kuyruklarla ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.

    Bizans İmparatoru I.Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiştir. 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra II. Mehmet tarafından Camii olarak değiştirilmiştir. İstanbul’un fethine kadar 916 yıl kilise, 1453‘ten itibaren de cami olarak kullanılan Ayasofya, 1934’te alınan bir kararla 86 yıl boyunca müze olarak kullanılmıştır.

    Tarihi

    Ayasofya adındaki “Aya” sözcüğü “kutsal” anlamına gelir. “Sofya” sözcüğü ise Grekçde “bilgelik” anlamındaki “sophos” sözcüğünden gelir. Ayasofya üç kez inşa edilmiş bir eserdir ve günümüzde Ayasofya üçüncü Ayasofya olarak anılmaktadır. İlk Ayasofya olarak bilinen Ayasofya 404 yılında başlayan isyanda çıkan bir yangın neticesinde büyük ölçüde harap olmuştur. Yangın sonrası İmparator II. Theodosius tarafından yeniden inşa edilen Ayasofya 415 yılında tekrar ibadete açılmıştır. Ardından 532 yılında çıkan bir ayaklanma sonucu tekrar yakılıp yıkılmıştır. Sonrasında tekrardan inşa edilen Ayasofya 4.Haçlı seferlerinde ciddi hasarlar almıştır. Fethin sembolü olan Ayasofya Fatih Sultan Mehmet Han’dan sonra özenle tekrar düzenlenmiştir ve eskisinden çok daha sağlam hale gelmiştir.

    Sanat ve Mimarisi

    Ayasofya’nın inşasında 10.000’den fazla işçi çalışmıştır ve inşa edilirken servet harcanmıştır. Yapılırken kullanılan malzemelerin bazıları Ayasofya’dan çok daha eski tapınaklardan alınmıştır. Yapıldığı dönemdeki hiçbir yapı Ayasofya kadar büyük bir alana sahip değildir. 15 yüzyıl boyunca sağlam duran bu yapı dünyanın en büyük ve önemli yapıtları arasındadır.

    Zemin planı

    Ayasofya’nın zemin planı 1. Sıbyan Mektebi 2. Şadıran, 3.Muvakkithane 4. Mütevelliler dairesi, 5. Şehzadeler Türbesi, 6.III. Murat Türbesi, 7 II. Selim Türbesi, 8 III. Mehmet Türbesi, 9. Sebil, 10. Mermer sarnıç, 11. Türk payanda duvarları, 12. Kütüphane 13. Vaftizhane (günümüzde Sultan Mustafa ve Sultan İbrahim Türbesi), 14. Sebil, 15. Minareler, 16. Omphalion, 17. İkinci Ayasofya kalıntıları, 18. Ayasofya Medresesi (günümüzde mevcut değildir), 19. Ayasofya İmareti (günümüzde mevcut değildir), 20. İmaret Kapısı, 21.Mihrap 22. Hünkar Mahfili 23. Minber 24. Müezzin mahfili, 25 Mermer Kürsü 26. Bergama’dan getirilen küpler, 27. Terleyen sütun, 28. Üst kata çıkış rampası, 29. Alt kata iniş rampası, 30. Hazine dairesi şeklindedir.

    481 yıl boyunca camii olarak kullanılan Ayasofya 24 Kasım 1934 yılında alınan bir kararla müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. 86 yıl müze olarak kullanılan Ayasofya’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından alınan bir kararla tekrar ibadete açılacağı duyurulmuştur.

    Camii kararnamesi

    Ayasofya’nın ibadete açılacağı karar; “İstanbul İli, Fatih İlçesinde bulunan Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesi hakkındaki 24/11/1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 2/7/2020 tarihli ve E:2016/16015, K:2020/2595 sayılı Kararı ile iptal edildiğinden, Ayasofya Camiinin yönetiminin 22/6/1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesi gereğince Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verilmiştir.” Kararnamesiyle kesinleşmiştir.

    Her gün dolup taşıyor…

    Günümüzde çok fazla ilgi gören ibadethane her gün yerli halkı ve yabancı turistleri ağırlamaktadır. Günümüzde önünde uzun kuyruklar bulunan Ayasofya dünyanın en büyük baş yapıtları arasında olduğu için ziyaretçilerle dolup taşmaktadır. İbadethane olarak kullanılan Ayasofya’da giriş ücreti yoktur fakat konuşan kararlar arasında gezi amaçlı ziyaretler için gelen turistlerden ücret alınacağı duyuruldu.

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın